KAYSERİ'DE ÇOCUKLUĞUMUN RAMAZANLARI. ESKİ RAMAZANLARIMIZA NOSTALJİK BİR YOLCULUK YAPALIM MI?
Ramazan yaklaştı mı günler öncesinden tatlı bir telaş başlardı evlerde. İftarda, illikte (Sahur) ne yenecek, kimler iftara çağırılacak planlanır, mutfağın temel ihtiyaçları alınırdı. Rahmetli annem, rahmetli babamın illikte yemeyi çok sevdiği yufka börekleri için yufkalar açar, aş makarna kesilir (un çorbası, erişte, makarna) mahalle fırınında pişirilmek üzere sini ile tandır böreği, içli kete, halka yapardı.
O tarihlerde buz dolabı olmadığı için küleklerle alınan yoğurtlar özel bez yoğurt torbalarında asılarak süzülür, kıymalar, kemikli küçük et parçaları tuzlu kavrulur (sızgıt) küplere konur, irişgikiçi (sucuk içi) hazırlanır, eski toprak damlı evimizin ‘ZERZEMMİ’sinde saklanırdı. Bilmeyen gençler için; Evin bodrum katında, TOKANA (mutfak)'nın yanında güneş görmeyen soğukluk, kiler. Zeytin, peynir, turşu vb. yiyecekler tel dolaplarda, orada muhafaza edilirdi. Yemekler kış ise sobalarda, yaz ise ‘Gaz Ocaklarında’ pişirilir, bazı evlerin ocakları varsa orada yazdan hazırlanmış, gilamada, odun vb. ile pişirilirdi...
Yazları bağa göçmeyenler Kiçi Kapı veya meydanda, Erciyes’ten getirilip satılan karları satın alır soğuk su ihtiyacı karşılanırdı. Sonraları hazır kalıp buzlar çıkınca buz kalıpları alınmaya başlamıştı. Babamda dükkanın önüne galvanizli sacdan yapılmış sebil koyup (içine uzun buz kalıpları konup su soğutan, musluklu su deposu diyebiliriz) yaz sıcağında bunalan, gelen geçenler içi yananlar içsin diye…
* * * * *
Kayısı, üzüm hoşafı, aside, un helvası, tava katmeri, pekmezli nevzine, özel misafirler için el kesme kadayıf, sütlaç, irişgikiçi, turşu, gilaburu suyu iftar sofralarımızı süslerdi. Komşular birbirlerine iftarlık, pişirdiklerinden gönderir, fakirler gözetilir, giysiden yiyeceğe kadar özellikle Ramazan’da dağıtılırdı.
Annem, her ramazan mutlaka kuran okuyup, hatim indirir, komşu kadınlarla kandillerde camiye giderdi. Hatta unutamadığım bir anımda, illikten sonra bazı camilerde tanınmış hocalar ‘Nesaat’ vaaz verirdi. Camii Kebir’de Demirci Hoca gibi. Karlı bir kış gününde illikten sonra koşu kadınlarla biz çocukları da yanlarına alarak Sahabiye Camii’nde genç, yeni bir hoca çok güzel nesaat ediyor diye tanınmaya başladığı için, karda oraya yürüyerek gitmiştik. İmam Hatip mezunu, güzel hitap eden Hoca'nın ismi ‘Necmettin Nursaçan’ imiş. Sonra bildiğiniz gibi Müftü ve Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığı da yaptı. Biz çocuklar, iftardan sonra buluşup bize yakın olan Cami Kebir, Hunat, Lale vb. camilere teravih namazı kılmaya giderdik sırasıyla. Çocuklar arka sıra saflarda durur, bazı afacan çocuklar secdede arkadaşlarının ayaklarını gıdıklar, gülüşürler, büyükler de kızardı. Biraz büyüyünce bizim gözde Camimiz Talas Caddesi’nden Atatürk evine doğru olan Tennuri sokaktaki ‘Cıncıklı Camii’ olmuştu. Çünkü İmam o kadar hızlı kıldırıyordu ki yatıp kalkmamız bir oluyordu. Namaz bitip gençleri Büyük ya da Taş Sinemalarının 7 matinesine yetiştiriyordu... Biz sinemadan gelmeye, hatimle, kıraat ile uzun uzun teravih kılan babalarımızla nerdeyse aynı saatlerde eve geliyorduk. İftar vakti yaklaşınca Kale surlarındaki top patladığı zaman şehir merkezinde iftar ilan edildiği için biz çocuklar, çat pat atar, mantar tabancası sıkardık, kandırmaca dairesel çelik tele sıkıştırılmış mantar patlatırdık. Para kazanmayı öğrenelim diye ‘Şans, Kader, Talih’ 5 kuruş diye bir kartonun üzerine küçük yuvarlakların halle kapatıldığı, kazı kazan gibi kazındığında numara çıkan ya da boş çıkan bir oyun vardı. Numara çıkarsa hediyeler kazanılırdı. Çocuklara o oyun oynatılıp para kazanılır, babamıza da 1 lira, 2 lira kazandık diye hava atardık.
* * * * *
Sahur da biz çocuklar için çok önemliydi. Radyoda illikte ‘Karagöz Hacivat’ ya da benzeri çocuk tiyatro oyunları olur, dinlemeyi çok severdik. ( TV‘ler henüz yoktu) arkası yarınlar, tiyatro oyunlarını maç yayınlarını dinlemek en büyük zevklerimizdi) Ramazan bereketiyle gelir, önce çocuklara yarım günlük ‘Tekne Orucu’ tutturulur, biraz büyüyünce ilk gün, ortasında ve son gün oruç tutturulur ve babalarımız, dedelerimiz tarafından ödüllendirilirdik. Değişik maniler okuyan davulcularda Ramazan gecelerinin olmazsa olmazlarıydı.
* * * * *
Evet, sevgili dostlar, çocukluğumuzun Ramazanlarında kısa bir yolculuk yaptık. Şüphesiz her yörenin kendine özgü gelenekleri vardır, benim yaşadığım Kayseri'nin Cumhuriyet Mahallesi’ndeki ramazanlar kısaca böyleydi.
Sizlerde çocuklarınıza, torunlarınıza anlatın, öğrensinler geçmişi. Şu Korona günlerinde ne yazık ki Ramazan’ı uhreviyeti ile yaşayamıyoruz. Rabbim bu sıkıntılardan kurtarsın, bayrama ve yeni Ramazanlara hayırlısı ile sağlıkla kavuşturmayı nasip etsin.
Bayramı da ayrıca yazarız inşallah.HAMİ KIRANARTLIOĞLU..